Hafıza/m Üzerine:

II. Manav, Kırmızı ve Emek

Hafızamın kıyısında köşesinde gezindiğim bir metin daha… Yıl 1994-95. 4-5 yaşlarında bir çocuğun elleriyle yapabildiklerinin farkına vardığı zamanlar. Annemin babası olan dedemin Beykoz’daki manavındayız. Ana cadde üzerinde, bir yokuşun ucunda bir mekan. Manav dedemin ek işlerinden biriydi. Bahçe ve hayvan işlerinin yanında o zamanlar bir de manav işletiyordu. İnsanlarla iletişim kurmaktan hoşlanan, sevecen, muhitteki insanların sevgi ve saygı duyduğu bir insan olan dedem, bu işi yaptığı her iş gibi büyük ihtimam göstererek yapıyordu. Yazları kocaman tırdan bozma kamyonlar karpuz indirir, dedem en iyilerini alır ve satardı. Zaman zaman beni de yanına alır, o kamyonlarla K.Bakkalköy’deki meyve sebze haline gider, yine en iyi ürünleri seçer, yükler geri gelirdik. Ben de tüm o hengameye, diyaloglara 80-100 cm göz hizasından seyirci olur, bir manavda satılabilecek en güzel meyveleri de yer, büyülenirdim.

Bir kış akşamı; anneannem, dedem ve ben manavda sıcacık yanan sobanın etrafında oturuyoruz. Boş durmaktan sıkılan dedem, kalkıp dışarıdaki tezgahta bulunan kırmızı elmaları silmeye başlıyor. Onu izlemeye yanına gidiyorum ve bir elmanın albenisi yüksek, adeta kutsal metinlerde anlatılan o arzu nesnesine dönüşümüne şahit oluyorum.

Dedem elmaları tek tek, yumuşak bir bezle ve itinayla siliyordu. Üzeri tozlanmış, buğulanmış elmalar yakut gibi kıpkırmızı parıldamaya başlıyordu. Büyük bir şaşkınlıkla izlediğim sırada, bezi bana uzatıp devam etmemi söylemişti. Sıradan bir elmayı bir mücevhere dönüştürdükçe, nasıl keyif aldığımı anlatamam. Tezgahtaki bütün elmaları tek tek siliyor ve parlatıyordum. Hiç sıkılmadan hepsini ince ince temizledim. Hem böyle güzel bir dönüşüme şahit olmak, hem de dedemin işine yaramış olmanın gururu ve mutluluğu içerisindeydim. 4-5 yaşlarında bir çocuk ne kadar çok sevinebiliyorsa o kadar sevinmiştim.

Tezgahtaki son elmaları da bir güzel, titizlikle sildikten sonra sevinçle dedeme bezi teslim etmeye yöneldim. Akşamın karanlığına, tezgahtan süzülen bir kırmızı ışık hediye etmiştim adeta. Tam içeri yöneldiğim sırada, yüksek sesli bir korna ve kocaman bir çuvala doldurulup sallanıyormuş gibi algılanan metal gürültüsü duyup arkama döndüm. Parlak kırmızı bir araç bana doğru geliyordu. O şaşkınlıkla donakaldım ve gözlerimi kapadım. O esnada tezgahı aydınlatan simit floresanlardan biri kopup kafama düştü. En azından bir göz açıp kapama zamanı kadar kısa sürede, bana doğru süratle yönelen o aracın, özenle temizlediğim kırmızı elma tezgahına daldığını, lamba kafama düştüğü anda ve yerlere dağılan elmaları gördüğümde fark ettim. Fark ettiğime göre ölmedim.

Kırmızı bir Dodge ya da Fargo marka kamyonet(90’larda yollarda çok görürdüm), freni patlayıp bütün tezgahı ve manavın bir bölümünü yerle bir etmişti. Gözlerimi açtım ve camları kırılmış kamyonetin kapı camından sarkan baygın şoförün kanlı yüzü; kamyonetin kırmızısıyla aynı tonu yakalamaya çalışırcasına önümde duruyordu. Anneannem beni direkt kolumdan tutup içeri aldı ve su içirdi. Bir ambulansın mavi ve kırmızı ışıklarının manavın kapısından içeri süzülüşünü gördüğümde kendime gelmiştim.

Gece kırmızıya doyamamıştı ve karanlığa sunduğum yakutlar sanırım yetersiz kalmıştı ki; bir metalin RAL 3020*siyle, bir insanın kan kırmızısı kompozisyona eklenmişti. Ve neyse ki, ölümden bu hikayede de yırtarak o kompozisyonu izleme şansına erişmiştim. Sanki bu kompozisyona yakışabilsin diye dakikalarca ve büyük özenle temizlemiştim o kırmızı elmaları. Verdiğim zaman ve emeğin saniyeler içinde yerle bir oluşunu izlerken, artık emeğe başka türlü bakan birine dönüşmüştüm. Hala bir çok şeye, fazlasıyla özen göstererek, sakin ve itinayla yaklaşırken; yerle bir oluşların da kompozisyonun bir parçası olduğunu bilerek yaşıyorum. Onca emeğin sonunda, alakanız olmasa bile, emeğiniz kanlı kompozisyonların bir elemanına dönüşebiliyor. Ve hayatın önünüze koyduğu, sizinkinden daha dinamik bir kompozisyonu gördüğünüzde hayran kalıyorsunuz. Üzülseniz, şikayet etseniz ya da canınız sıkılsa bile…

Hafızamda kırmızılarla dolu o gece bugün olduğum kişiyi büyüttü içimde. O günden sonra da, ne iş yaptıysam büyük bir özenle yapmaya devam ettim. Her yaptığım işi çok ciddiye aldım. Ve yaptığım işlerin yerle bir oluşlarını da aynı ciddiyetle seyrettim. Tek fark, o akşamdan sonraki yaşlarımda emeklerimin yerle bir oluşuna hiç şaşırmadım. Çok üzüldüğüm zamanlar oldu, ama hiç şaşırmadım. Hatta emeklerimi yerle bir edebilme özgüveni bile kazandım sonradan. Sanatçı olabilmenin önemli unsurlarından biridir: yıkmak, bozmak!

Ortaya daha iyi bir kompozisyon çıkacaksa neden olmasın?

*Endüstriyel boyamada kullanılan bir renk kodu


Posted

in

by

Comments

Yorum bırakın